Tarihçe

Dünyadaki en önemli mabedlerden biri olduğu herkesçe kabul edilen Ayasofya Camii, İstanbul’un manevi merkezini teşkil etmektedir. İnşa edildiği dönemde dünya üzerindeki en büyük ve en görkemli binalardan biri olan Ayasofya, 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan İstanbul’un en dikkat çekici simgelerinden biridir. İstanbul’un 1453 yılında fethedilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmed Han, Ayasofya Camii’ni vakfederek, bu yapının ilelebet muhafazasını vasiyet etmiş ve cami hüviyetinin devamlılığını şart koşmuştur. Bu bağlamda, milletimiz tarafından büyük bir muhabbet beslenen Ayasofya Camii, asırlar boyunca İstanbul’un gözbebeği gibi muhafaza edilmiş ve bir insanlık mirası olarak bugünlere kadar varlığını koruyabilmiştir.

481 yıl boyunca cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1934 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Bu durum, 10 Temmuz 2020 günü son bulmuş ve 86 yıllık hasret sona ermiştir. Ayasofya, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın muştusuyla aslına rücu ederek ibadete açılmıştır. Bu karar, Fatih Sultan Mehmed Han’ın vasiyeti ve vakfiyesinin yerine getirilmesi anlamına da gelmektedir.

Ayasofya aynı yere üç kez inşa edilmiş bir eserdir. Günümüzdeki Ayasofya “Üçüncü Ayasofya” olarak bilinmektedir. Ayasofya’nın ilk inşaatı Hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak kabul eden I. Konstantin döneminde başlatılmıştır.

Esasında, Latin istilasından İstanbul’un fethine kadar geçen dönemde Ayasofya en karanlık çağını yaşamıştır. İki defa yıkılıp üçüncü kez inşa edilen, yüzyıllar boyunca savaşlar ve isyanlar nedeniyle tahrip edilen, bakımsızlık ve mimari hatalar yüzünden belirli kısımları çöken Ayasofya, İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethine kadar sürekli yıkılma tehlikesi altında varlığını sürdürmüştür. Ayrıca, Katolik-Ortodoks mezhep kavgası yüzünden mabedin sosyolojik ve sembolik anlamı da büyük zarar görmüştür.

Fatih Sultan Mehmet Han’dan itibaren her padişah, Ayasofya’yı daha da güzelleştirme gayreti içinde olmuş ve zaman içinde yapılan mihrab, minber, kürsü, minareler, hünkâr mahfili, şadırvan, medrese, kütüphane ve aşhane gibi yapılar ile Ayasofya tam tekmil bir külliyeye dönüştürülmüştür. Ayrıca, Osmanlı döneminde Ayasofya Camii’nin iç süslemelerine de büyük önem verilmiştir. Ayasofya, hüsn-i hatt ve çinicilik gibi Türk sanatlarının en zarif örnekleriyle süslenmiş ve mabede yeni estetik değerler kazandırılmıştır. Böylece, Ayasofya sadece camiye dönüştürülmemiş, aynı zamanda insanlığın bu ortak mirası muhafaza ve ihya edilmiştir.